,
  • BIST 9915.62
  • Altın 2439.282
  • Dolar 32.4246
  • Euro 34.6533
  • İstanbul 15 °C
  • Ankara 20 °C
  • İzmir 21 °C
  • Antalya 26 °C

Yazar Tuncer: İslam hayatın her sahasına dair söyleyecek sözü olan bir dindir

Yazar Tuncer: İslam hayatın her sahasına dair söyleyecek sözü olan bir dindir
Yazar ve Şair Serdar Tuncer, "Eğer bugün körü körüne bir taklit yaparsak, Tanzimat'tan bu yana 2 buçuk asırlık yediğimiz dayağın morlarını, izlerini, yarasını beresini, o sanata yansıtamamış olacağız." dedi.

 

İslam tarihi boyunca büyük sanatkarların ortaya çıktığını ve muazzam sanatlar ortaya koyduklarına vurgu yapan Tuncer, ama bu gün o sanatı ortaya koyacak çok nadir sanatkârların olduğunu söyledi.

İslam'ın sanatta verdiği değeri İLKHA muhabirine değerlendiren Tuncer, geçmişe sırtını dönüp, Batı taklitçiliğinin tehlikesine vurgu yaptı.

"İslam, hayatın her sahasına dair söyleyecek sözü olan bir dindir"

Tuncer, "İslam, hayatın her sahasına dair söyleyecek sözü olan bir dindir. Biz de böyle bir dinin mensuplarıyız. Bizim sadece ukbamızı değil, aynı zamanda dünyamızın, dünyamızın da bir bardak su içmenin usul ve erkânından tutun bir devleti yönetmenin en ince hususiyetlerine, karı koca arasındaki ilişkiden tutun adalet müessesesinin nasıl sağlam bir şekilde tanzim edilebileceğine kadar, her hususta Kur'an-ı Kerim ve Sünneti Seniyye aracılığı ile söyleyecek sözü olan ve bu sözleri söylemiş bir din. Böylesi bir dinin sanata dair bir söz söylememiş olmasa düşünülemez." dedi.

"Bütün sanat dallarında söyleyecek sözümüz var ama onu söyleyecek biz yokuz ortada"

İslam tarihindeki mimariye ve sanatta dikkat çeken Tuncer, şunları söyledi:

"Bütün bir İslam tarihine bakın. Bizim mimarimizden musikimize, Kur'an-ı Kerim kıraatimizden hat sanatımıza, hüsnühatımıza kadar; sonraki dönem için baktığınızda ebrumuzdan çinimize, A'dan Z'ye her bir sahada, sınırlarını şer'i şerifin çizdiği güzel olanı güzelce anlatmak. Ama hudutlar belli. Bu hudutlar dairesinde bunu yapabilmek. Bizim bu hususiyetimiz var. Pek çok sahada büyük sanatçılarımız çıkmış, var olmuş. Bir Süleymaniye Camii, Kanuni Sultan Süleyman Han'ı herkes hatırlar, bilir, bir kahraman olarak yad eder. Ama Süleymaniye'yi yapan mimar Sinan'ın ufku pek çok kişi tarafından fark edilmez. İçeriye girer, herhangi bir yeri dolaşıyor gibi dolaşırız. Hâlbuki mermerde Allah diyerek atan bir nabza rastlarsınız. Ahmet Hamdi'nin, 'Cedlerimiz inşa etmiyordu, ibadet ediyordu.' derken kastettiği biraz da budur. Yaptığı bir mabette olsa, bir köprü de olsa, orada Allah'ın rızasından hareketle yapılan bir iş ve oraya güzeli, güzelce yerleştirme. Kanuni fethetti, Sinan mabedi yaptı ama Karahisari'nin o güzelim hat levhalarını nereye koyacaksınız? Oradaki her bir sütunun, her bir köşenin, her bir kubbenin, hatta Sinan'ın tutup da kabrini bir tablonun imzası gibi mabedin bir köşeciğine iliştirivermesini nereye koyacaksınız? A'dan Z'ye her bir hususta söyleyecek bir sözümüz var da geldiğimiz noktada biz sanat deyince, şiir, resim, sinema, tiyatro, hangi sanat olursa olsun, diğer bütün sanat dalları da olsa, bizim söyleyecek bir sözümüz var fakat o sözü söyleyecek bir biz yok ortada. İstisnalar elbette vardır. Sayılarını artmasını da Cenab-ı Mevla'dan niyaz ederiz."

"Bugün ya dünün kuru kuruya bir taklidi ya da dünden tamamen bağımsız, düne sırtına çevirmiş, İslam medeniyetinin Osmanlı yorumuna, bizim tasavvurumuza sırtını dönmüş, onu reddeden, kabul etmeyen, köksüz, bu defa Batı'nın kuru kuruya bir taklidi." diyen Tuncer, ikisi arasında bir dilin her sahada tutturabilmemiz gerektiğini söyledi.

"Bugün hepimizin eyvallah diyebildiğimiz bir mutabakat yok"

Osmanlı sanatını ortaya koyduğu zaman her şeyin bize ait olduğunun altını çizen Tuncer, "Osmanlı sanatını ortaya koyduğu vakit, Gök kubbe bize ait. Bu çok önemlidir. Yani biz o sanatları hakkıyla yapabildiğimiz zamanda iki hususiyete ziyadesiyle sahip bir toplumuz. Bunlardan biri mutabakatımız var. Yani toplumun evliyası da eşkıyası da aynı değerler sistemine gönül vermiş ve eyvallah demiş. Bir de tutarlılığımız var. Tutarlılıktan kasıt, medrese bir söz söylüyor, tekke o sözü reddetmiyor, sarayda o söz yankı buluyor, çarşıda o sözün tedayyillerini görüyorsun, aile o söz ile harmanlanıyor. Yani hayatın içerisinde bir tutarlılık var. Bugün böyle mi? Evde bir söz söylüyoruz, okul başkasını söylüyor, yargı başkasını söylüyor, devlet başkasını söylüyor, çarşı başkasını söylüyor ve bu başkalar hep batıdan ithal başkalar. Dolayısıyla bugün bir çelişki var. Bugün hepimizin eyvallah diyebildiğimiz bir mutabakat yok. Bu mutabakatı, bugün ki nesil anlasın diye anayasa metni olarak söylüyorum. Maalesef 20 yıldır bir anayasa metni ortaya koyamamış durumdayız. Her şeyin yerli yerinde olduğu, Gök kubbenin bize ait olduğu, kelimelerin bizim olduğu, kavramların bizden türediği, bunların tedayillerinin hayata yansıdığı tutarlı ve mutabakat içerisindeki bir toplumun, sanat sahasında ortaya koydukları da muhnis, ince, kıvrımlı, kendi halinde." diye konuştu.

"Sanatın bir ihtiyaç olduğunun farkına varmamız lazım"

Öncelikle sanatın bir ihtiyaç olduğunun farkında olunması gerektiğinin altını çizen Tuncer, sözlerinin devamında şunları söyledi:

"Eğer bugün körü körüne bir taklit yaparsak, Tanzimat'tan bu yana 2 buçuk asırlık dayağın morlarını, izlerini, yarasını beresini, o sanata yansıtamamış olacağız. Dolayısıyla sahici bir şey üretememiş olacağız. O, o gündü. Ama dönüp de o günü tamamen reddedip, batıdan ithal bir şey söylediğimiz vakit, bu toprakların çocuklarına sözümüzü dinletebilme imkanımız kalmayacak. Ne yapacağız? Oradan bir ilhamı alacağız ama 2 buçuk asırdır yaşanan inkisarın, travmanın, yenilen dayağın etkisi de oradan aldığımız ilhama yansıyacak ve bugüne söz söyleyecek. Ruhu oradan alacağız, biçim bu günün biçimi olacak. Bu kolay bir şey mi? Kolay değil, zor. Zaten yapamıyor oluşu da bu zorluğun en büyük ispatlarından bir tanesidir. Ufak emareler gözükse bile. Nasıl olur? Bunun bir ihtiyaç olduğunun farkına varmamız lazım. Bu toprakların ruh köküne bir aidiyet hisseden insanlar olarak, kültür ve sanatın ne kadar kıymetli bir şey olduğunun farkında olduğunu söyleyemeyiz. Biz farkında değiliz. Bir şey önce fark edersiniz, ihtiyaç olduğunu görürsünüz, sonra o ihtiyacı gidermek için bir şeyler yaparsınız, bir talep oluşur, o talep bir arzı doğurur."

"Bugünün ruh hamurunda geçmiş şahsiyetlerin parmak izleri var"

Tuncer, bugün medyada, akademide, bürokraside, siyasette var olan pek çok insanın ruh hamurunda geçmiş şahsiyetlerin izlerinin olduğunu ifade etti.

Tuncer, "Bugün medyada, akademide, bürokraside, siyasette var olan pek çok insanın ruh hamurunda ya Necip Fazıl'ın ya Sezai Karakoç'un ya Cemil Meriç'in ya Nuri Pakdil'in parmak izlerini görürsünüz. Bu insanlara ekseriyetti tek partili dönemin sıkıntılı şartları içerisinde doğdular, büyüdüler, okudular, yetiştiler, o sıkıntı içerisinde Müslüman olarak kendilerini var etme derdine düştüler. Bu varlığı nasıl yapabiliriz diye düşündüklerinde de okuyarak, tefekkür ederek, bilgi sahibi olarak, kendini doldurarak, biriktirerek, bunu fark ettiler. Ama geldiğimiz zamanda Müslümanlar, son dönemdeki rahatlıkla beraber kapitalizm ile tanıştı. Parayla tanıştık. Daha güzel arabalar, daha güzel evler, daha güzel kıyafetler, yazlığımız... Olmasın mı? Olsun. Ama öyle zannediyorum ki bir yer gelecek, bunların yetmediğini göreceğiz. Var olmak için bunların yetmediğini göreceğiz. Muktedir olmak için, iktidar olmanın yetmediğini göreceğiz. Başka bir şeyin derdine düşeceğiz. O zaman, o şey ne diye? Dünü sormaya başlayacağız." dedi.

"İnsan zehirlendiği yerden panzehrini alır"

 Son olarak Tuncer, insan zehirlendiği yerden panzehrini aldığını dile getirerek, "Sinema eliyle zehirlenen çocuğa, tekke eliyle derman veremezsiniz. Onun dermanını da sinemadan vereceksiniz. Tiyatro ile zehirlenen zihne, başka bir şey de veremezsiniz şifayı, oradan vereceksiniz.  Sosyal medya eliyle yıpratılan ruhlara, şifa vereceğiniz kaynaklardan birisi mutlaka sosyal medya olmak zorunda. Bugün siz oradan, buradan, şuradan, anlatarak çocuklarınızı elinizde tutmaya çalışıyorsunuz ama çocuğunuzun yanında bir baba yarım saat kalabiliyor, bir anne belki bir saat mutfakta çocuğun yanında kalabiliyor. Ama cep telefonu çocuğunun 24 saat yanında. Oradan zehirleneni, anne babanın kısmı gayretleriyle kendine getirmek mümkün değil. Sosyal medyada var olacaksınız. YouTube mi en iyisini siz yapacaksınız. Instagram mı en güzel alternatifi siz ortaya koyacaksınız. Nereye kadar? Bu şimdilik idare edecek bir şey. Instagram'da Müslümanca bir şey yapmak değil, YouTube'de Müslümanca bir şey yapmak değil, bundan sonraki geleceğimize YouTube alternatif kendi YouTube'mizi, Instagram'a alternatif kendi Instagram'ımız ya da bunlarsız bir dünyanın da var olabileceğini ortaya koyacağız." diye konuştu. (İLKHA)

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Hür 24 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 532 658 98 55