Mehdi düşüncesinin kökenleri tarih öncesi dönemlere kadar uzanır. Eski İran, Hindistan ve Yunan tahayyülünde hayat bulan bu düşünce Asya, Afrika ve Ortadoğu halklarının hepsinde az veya çok bulunmaktadır. Hatta Hristiyanlıkta tahrif olmuş Mesih anlayışı da öz olarak Mehdiyet düşüncesiyle çok benzerlik arz eder.
İslam alimleri de bu konuda çok görüş belirtmiş ve bu konuda çok eser yazmışlar. Sonuç itibariyle devasa bir bilgi karmaşası oluşmuş ve doğru yanlış demeden bu konuda binlerce rivayet kitaplarda yer almıştır.
Tüm bunlara Yunan mitleri ve Hint mistisizmi de eklenince insanların kafası bu konuda inanılmaz kahramanlar üretmeye olağan hale gelmiştir.
Elbette kahraman tarih bilimi açısından ve sosyolojik değerlendirmede realitesi olan bir olgudur. Fakat İslam kültüründeki MEHDİ ve Mehdiyet fikri bizatihi böyle bir kahramanlık realitesinden uzak ve aynı zamanda öz İslam inancına da hiç uymayan özellikler taşımaktadır. İslam için konu bahsi yapılan MEHDİ bir nevi Marks’ı haklı çıkaran özellikler taşır.
Adalet, cihad, iyiliği emredip kötülüklerden men etmek, zekatı daim kılmak, yetimi koruyup onu ezdirmemek... Ve bunun gibi onlarca “devrimci”, “harekete geçirici” emri bulunan böyle bir İslam fikriyatına karşı bir nevi afyon hükmünde olan MEHDİ fikri bu bağlamda İslam toplumlarını uyuşukluğa sevk etmiş ve “din halk yığınlarının afyonudur” diyen Marksizm’e eyvallah dedirtmiştir.
Sömürgeci batının ekmeğine sürülen yağ hep yerelden temin edilmiştir. Kendi Mehdi’si olması gereken Müslüman şahsiyet ve Müslümanlar toplumlar yüzyıllardır böylece avutulmuş, uyutulmuş ve İslam toprakları emperyalizme altın tepsilerde sunulmaya hazır hale getirilmiştir.
Oysa MEHDİ bizatihi EYLEM'dir. Hidayet ettirici, hidayete erdirici eylemler. Kişiyi ve toplumları hidayete sevk eden eylemler Mehdidir.
Mesela zekat Mehdidir. Çünkü zekatı veren kişiler kapitalizme köle olmaz. Kapitalizm onun ruhunu ele geçiremez. Zekat veren toplumlar da vahşi kapitalizmin köleleri olamazlar. Bu toplumlarda refah düzeni ve düzeyi dengeli olur. Varlıklı ve fakir arasındaki uçurum ya hiç oluşmaz ya da uçurum denemeyecek kadar belirgin olmaz. Yani kişileri ve toplumları hidayet eder.
Mesela namaz Mehdidir. Namazın egemen olduğu toplumlarda “fahşa” egemen olamaz. Namazı olan kişinin ruhunda kibir yok olur. Namaz kılan toplumların Cemil Meriç’in ifadesiyle sosyolojiye ve psikolojiye ihtiyaçları kalmaz. Yani kişileri ve toplumları hidayet eder.
Ve Cihad Mehdidir. Zalime karşı durabilmeyi öğretir. Zulme rıza göstermemeyi öğretir. Cihad eden toplumlar bizatihi mehdinin YERYÜZÜNE inmiş halidir. Böyle / iyilik hakimdir. Kötülükler nehyedilmistir. Cihadın egemen olduğu toplumlarda din afyon değil tam aksine din hidayete erdirici ve kurtarıcı bir rol alır.
Kurtarıcı...
Evet, MEHDİ kurtarıcı demek değil miydi?
O zaman Mehdi’yi göklerde veya gaybte aramaya gerek yok. Mesele kurtarıcılık ise kurtarıcılarımız
(namaz,oruç, zekat, cihad ...) Zaten YERYÜZÜNE 1400 yıl önce İNDİ.
O halde şimdi namaz kılıp ruhumuzu kurtarma zamanı.
Zekat verip ekonomimizi kurtarma zamanı.
Cihad edip ülkemizi kurtarma zamanı.
Eylem zamanı yani. Övünmeye değer eylemler.
Çünkü;
Okumak ve beklemek Mehdi’yi getirmez. Olsa olsa emperyalist tehdidi getirir. Eğer Müslüman şahsiyetler bir şahıs olarak mehdiyi beklemeye devam ederlerse onlara MEHDİ olduğunu ilan eden yalancılar da devam edecek. Bu yalancılar “büyük şeytanın” emrinde Müslümanların kanını ve her türlü kaynağını peşkeş çekmeye de devam edecek. İşte kendini mehdi ilan eden bir münafık bu ülkeyi nasıl bir savaşa sürüklüyordu gördük.
Ama YERYÜZÜNE inmiş binlerce MEHDİ övülmeye layık EYLEMLERLE hem kendilerini hem uyuşuk toplumlarını hem da topraklarını kurtardı.
Kimsenin amel defterine Mehdi’yi bekleme diye bir ecir yazılmayacak. Mehdi tembelliğimizin adıdır. Bahane üretmeye elverişli bir mit.
Hakikat ise EYLEMLERİMİZDİR
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.