,
  • BIST 8860.3
  • Altın 2923.448
  • Dolar 34.2561
  • Euro 37.4046
  • İstanbul 15 °C
  • Ankara 12 °C
  • İzmir 17 °C
  • Antalya 21 °C

Halk Kazandı!

İhsan Pınar

        1924’te kurulan 2. Meclisten 1950 tarihine kadar Türkiye Cumhuriyeti, tek parti yönetimi tarafından çok baskıcı bir idareyle yönetildi.

        Çok partili sisteme geçilen 1950 seçimlerinde iktidarı sivillere kaptıran ve kendilerini devletin sahipleri gören zihniyet, rejim ve iç güvenlik gibi bahanelerle seçimle iktidara gelen hükümetlere karşı birçok kez müdahalelerde bulundu.

        27 Mayıs 1960 yılında dönemin Başbakanı Adanan Menderes hükümetine karşı yapılan askeri darbeyle, yönetime tamamıyla el konuldu; Adnan Menderes ve iki bakanı idam edildi.

        12 Mart 1971 yılında askeriye tarafından verilen bir muhtırayla hükümet istifa ettirildi.

        12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbeyle idareye el konuldu.

        28 Şubat 1997 yılında gerçekleştirilen Post Modern darbeyle, rahmetli Necmettin Erbakan hükümeti istifa ettirildi. İktidar ve yargıyı emrine alan askeri yetkililer; İslami camia, dernek ve inançlı kesime karşı acımazsız bir kıyıma giriştiler.

        Alenen işlenen zulüm ve haksızlıklardan dolayı, halk tepki göstererek mağdur olan kesimi daha büyük bir destekle iktidara getirdi.

        Ve halkın iktidarını alaşağı etmek için 27 Nisan 2007 yılında e- muhtıra ve bu muhtıradan korkup kaçmayan iktidar partisini kapatmak için 2008 yılında yargı darbesi yapmak istediler.

        2007’den sonra darbe teşebbüsünden dolayı birçok muvazzaf ve emekli asker tutuklanarak yargılandı. Artık Türkiye’de askeri darbeler olmaz derken, çok daha sinsi ve farklı darbelerle karşılaştık.

        Daha önce batılı emperyalistler tarafından atanmış idareciler eliyle idare edilen ülkelerde, iktidar çıkar amaçlı askeri darbeler batılı ağababalarının destek ve izniyle yapılıyordu. Ancak bu kez yapılan saldırılar, bağımsızlık mücadelesine karşı emperyalist güçlerin ittifak ve emirleriyle yapılmaktadır.

        Uzun süredir karıştırmak istedikleri İran’a nasıl bir şeytanlık yaptılar bilmiyorum, ama kontrollerinden çıkmak isteyen ülkelerde darbeler yaptılar, karışıklıklar çıkarıyorlar. Afganistan ve Pakistan’ı karıştırarak teslim aldılar. Cezayir’de halkın iradesine karşı darbe yaptılar. Libya ve Yemen’i karıştırdılar. Mısır halkının seçtiği cumhurbaşkanını askeri darbeyle devirdiler; Özgürlük ve demokrasi isteyen Suriye ve Irak halkını bin pişman ettiler.

        Her tarafta fitne çıkaran emperyalistler Türkiye’yi rahat bırakırlar mı? Tayyip Erdoğan’ın kendilerinden talimat ve izin almadan İran, Muhammed Mursi ve Mesut Barzani ile antlaşmalar yapmasına; Türk hükümetinin kendi kararıyla Abdullah Öcalan’la anlaşarak,  kaşıdıkları ve bir şantaj unsuru olarak yararlandıkları Kürt sorunun barışçıl yollarla çözüme kavuşmasına müsaade ederler mi?

         Güçlenen ve kendi silah sanayini geliştiren bir yönetime müsaade ederler mi? Elbette sömürü ve egemenliklerinin devamı için her türlü şeytani hilelere başvuruyorlar.

        15 Temmuz günü yapılan darbe teşebbüsü bir iç mesele ve iktidar anlaşmazlığı değildir. Bu darbe, 17 ve 25 Aralık operasyonlarının gerçek yüzünü ortaya çıkarmıştır. Bu darbelerin arkasında, dünyayı dizayn etmek isteyen emperyalist güçler vardır. Bunun farkında olan halk, kendi değerlerine sahip çıkmış ve darbecilere karşı onurlu bir duruş sergilemiştir.

        Evet, halka cesaret veren ve kitleleri harekete geçiren Cumhurbaşkanının cesareti, feraseti ve kararlılığı çok önemlidir. Şapkasını alıp kaçanların aksine Tayyip Erdoğan, hedefin kendisi olduğunu ve bulunduğu otelin bombalanmasına rağmen, hiç çekinmeden kendisini arayanların işgal ettikleri İstanbul Havaalanına gelmiş ve meydan okumuştur.

        Bu kararlı duruş, halkı ve demokrasi yanlılarını cesaretlendirmiş ve ortak amaç için meydanlara inmişlerdir. Birçok basın kurumu ve medya demokrasiye sahip çıkma adına ortak duruş sergilemişler. Darbe teşebbüsünün yapıldığı ilk saatlerde, Başbakan Binali Yıldırım’ı arayarak safını ve desteklerini bildiren Devlet Bahçeli’nin bu pazarlıksız ve onurlu tavrını unutmamak gerekir. Diğer bazı siyasiler belki de gidişata göre tavır takınmak için ilk saatlerde suskun kalmayı tercih etmiş ve “ Demokrasiye sahip çıkıyoruz…” gibi her tarafa çekilebilecek yuvarlak ifadeler kullanmışlardır. Zira darbe teşebbüsünde bulunanlar da “ demokrasi…” için darbe teşebbüsünde bulunduklarını iddia ediyorlardı. Birçok gösteride polise diklenip Tomaların önünde poz vererek şov yapan bazı siyasilerden ses çıkmadı ama nihayetinde bütün parti ve siyasiler “ ilkesel olarak darbeleri tasvip etmiyoruz” ortak noktasında birleştiler.

          Türkiye’de, halk ilk defa darbecilere karşı meydanlara çıkarak, askeri darbe girişimini püskürtmüştür. Darbeye teşebbüs eden ve halka rağmen bir şeyler yapmak isteyenlerin bundan ders almaları lazım. Ak Parti hükümeti ve diğer bütün siyasiler; mevcut şartların daha kötüye gitmemesi için darbecilere karşı dik duran bu halka borçlu olduklarını unutmamalıdırlar.

        Her askeri darbeden sonra ABD Yetkililerine, “ Bizim çocuklar başardı” müjdesini! Veren CIA ajanları bu kez hayal kırıklığına uğradılar. Bu kez “ DİRENEN HALK KAZANDI” ve İnşallah böyle de devam edecektir… 

 

  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Hür 24 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 532 658 98 55