Sosyal medyada çocuklar istismara açık: Devletin anayasal yükümlülüğü var
İLKHA’ya değerlendirmelerde bulunan Avukat Sait Güneş, Anayasa’nın 41. maddesinin, devlete çocukları her türlü istismardan koruma sorumluluğu yüklediğini ifade etti.
Güneş, istismarın yalnızca fiziksel boyutla sınırlı olmadığını, duygusal istismar ve zorbalığın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini belirterek, “Sosyal medya üzerinden çocuklar fiziksel olarak istismar edilmese bile yoğun bir şekilde mobbinge maruz kalabiliyor. Okulda yaşanan bir olayın dijital ortama taşınması, çocuk üzerinde kalıcı psikolojik izler bırakıyor.” dedi.
Sosyal medya ortamlarının çocuklar için denetimsiz bir istismar alanına dönüştüğünü vurgulayan Güneş, devletin anayasal yükümlülük gereği daha etkin ve bağlayıcı önlemler alması gerektiğini vurguladı.
Sosyal medya kaynaklı şiddet ve zorbalığın çocuklar üzerinde derin etkiler bıraktığına işaret eden hukukçu Güneş, anayasal çerçevede koruyucu düzenlemelerin gecikmeden uygulanması gerektiğini belirtti.
“Duygusal olarak çocuklar çok fazla mobbinge maruz kalabilmektedir”
Devletin istismar konusunda açıkça önlem alabileceğini dile getiren güneş, “Tabii ki mümkün. Özellikle bu konudaki en önemli düzenleme Anayasa’nın 41. maddesidir. Anayasa madde 41’de açıkça devletin çocukları koruma yükümlülüğü düzenlenmiştir. Burada özellikle zorbalık ve şiddet, daha doğrusu kanunda kullanılan ifadeyle 'istismar' kavramı yer almaktadır. Bu istismar; fiziksel istismar, duygusal istismar ve diğer istismar türlerini kapsayabilir. Tüm bunların yanında devletin bu konuda koruyucu önlemler alabileceği anayasa tarafından açık bir biçimde düzenlenmiştir. Özellikle istismar kavramı önemlidir. Sosyal medya üzerinden bir çocuk fiziksel olarak istismar edilmeyebilir; ancak duygusal olarak çocuklar çok fazla mobbinge maruz kalabilmektedir. Okulda yaşadıkları şeyler sosyal medyaya aktarıldığında kalıcı izler, dijital ayak izleri oluşmakta ve bu durum çocuğun psikolojik ve duygusal anlamda istismar edildiğini göstermektedir. Devlet bu konuda koruyucu önlemler alabilir; Anayasa madde 41 bunu açıkça öngörmektedir.” diye konuştu.
“Devlet bu konuda önleyici tedbir alabilir”
Devletin bu konuda yalnızca yetkili değil, aynı zamanda pozitif bir yükümlülük altında olduğuna dikkat çeken Güneş, “Devlet, yakın zamanda çocuklara yönelik hem duygusal hem de fiziksel şiddetin özendirilmesini engellemek adına birçok önlem almaktadır. Bunların başında, çocuklarla ilgili yaş küçüklüğü nedeniyle cezanın hafifliği sebeplerinin kısmi olarak artırılması gelmektedir. Bununla birlikte çocukların şiddetten uzak durması için gerekli kanun ve düzenlemeler yapılmaktadır. Sosyal medyada belirli kısıtlamaların gelebileceği, cezaların artırılabileceği gibi unsurlarla devlet bunu engellemeye çalışmaktadır. Ancak burada asıl önemli nokta şudur; Devletin bu konuda pozitif bir yükümlülüğü bulunmaktadır. Anayasa’da 'devlet bu konuda önleyici tedbir alabilir.' ifadesi yer alsa da bu, fiilen bir yükümlülüktür. Dolayısıyla biz vatandaşlar olarak devleti bu konuda sıkıştırmalı; çocukların hem psikolojik hem de fiziksel şiddete maruz kalmasının önüne geçebilmek için yasal düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesini talep etmeliyiz. Bu düzenlemelerin hem sosyal medya hem de diğer medya araçlarıyla toplumda bilinç oluşturacak şekilde uygulanması gerekmektedir. Maalesef bazı çocuklar medya aracılığıyla 'suç işlersem bir şey olmaz.' algısına kapılabilmektedir.” şeklinde konuştu.
“Bazı sosyal medya mecraları denetlenemeyen alanlar hâline gelmiş”
Sosyal medyanın, geleneksel medyanın aksine denetim mekanizmalarından büyük ölçüde yoksun olduğunu belirten Güneş, “Çocukların belki de hiç karşılaşmayacakları şiddet olaylarını sosyal medyada sansürsüz bir şekilde görmeleri, onları bu fiillere meylettirebilmektedir. Bu nedenle devletin Anayasa madde 41 gerekçesiyle yasal düzenlemeleri derhal uygulaması ve hem sosyal medya platformları hem de diğer medya kuruluşları aracılığıyla zorlayıcı tedbirler alması gerekmektedir. Gazetecilikte veya televizyonlarda RTÜK gibi denetim mekanizmaları bulunmakta; şiddet olaylarında bulanıklaştırma, bazı ifadelerin gösterilmemesi gibi uygulamalar yapılmaktadır. Ancak sosyal medyada böyle bir denetim mekanizması yoktur. Bu nedenle bazı sosyal medya mecraları, devletin erişemediği ve denetleyemediği alanlar hâline gelmiş; buralarda hem suç işlenmesi hem de suça özendirme artmıştır.” ifadelerini kullandı.
“Çocuklar açısından ifade özgürlüğü sınırsız olmamalıdır”
İfade özgürlüğünün önemli olduğunu ancak çocuklar açısından sınırsız olamayacağını belirten Güneş, “Öte yandan kimlik doğrulama süreçlerinde çok fazla kişisel ve biyometrik veri paylaşılmaktadır. Kimlik kartlarının ön ve arka yüzleri, öğrenci belgeleri, anne ve baba adları gibi bilgiler sisteme yüklenmektedir. Yaş doğrulama açısından bu bir gereklilik gibi görünse de bu veriler üçüncü kişilerle paylaşılabilmekte ve ticari bir potansiyele dönüştürülebilmektedir. Kişiler reklamlar yoluyla yönlendirilmekte, hatta bazı durumlarda suça sürüklenebilmektedir. Elbette ifade özgürlüğü çok değerlidir; ancak çocuklar açısından bu özgürlük sınırsız değildir. Özellikle 12 yaşından küçük çocuklar için sosyal medya kullanımının mutlak surette sınırlandırılması, 13-16 yaş aralığında ise veli onayına bağlanması gerekmektedir. Biz burada çocukların ifade özgürlüğünü kısıtlamayı değil; bu özgürlüğün anne, baba ve veli rızasına dayalı şekilde korunmasını savunuyoruz.” dedi.


Kaynak:İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.