Prof. Dr. Öztürkmen: Toprağını kaybeden, geleceğini kaybeder. Suya sahip çıkmak, hayata sahip çıkmaktır
Türkiye’nin yıllık yağış ortalamasının 643 milimetre olduğunu belirten Öztürkmen, son yıllarda bu değerin ciddi değişkenlik gösterdiğini ve 2024-2025 yılının da son 50 yılın en kurak yılı olarak kayıtlara geçtiğini vurguladı.
Öğretim üyesi Öztürkmen, Türkiye’de tarımsal üretimin büyük oranda yağışa bağımlı olarak gerçekleştirildiğini, sulanabilir alanların sınırlı olduğunu ifade ederek, kuraklığın hem tarımsal üretimi hem de yaşam standartlarını doğrudan etkilediğini belirtti.
Sulanan alanlardaki verimin kuru alanlara göre 4-5 kat daha fazla olduğunu söyleyen Öztürkmen, Yağış rejiminin hayati önem taşıdığını ifade etti.
“Bu yılki yağış ortalaması 160 milimetreyi bile bulmadı”
Geçmiş yıllara göre verilerin kötüye gittiğini belirten Öztürkmen “2025 yılı, son 65 yılın en kurak dönemine ait kayıtları barındırıyor. Bizim meteorolojiden aldığımız düzenli verilere göre de Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yağışlar yüzde 57 azalmış durumda. Şanlıurfa'daki azalma oranı ise yüzde 55,7. Yani geçmiş yıllardaki uzun yıllar yağış ortalamasına baktığımızda, su yılı için konuştuğumuzda 434 milimetre yağışa sahipken, Şanlıurfa'nın bu yılki ortalaması 160 milimetreyi bile bulmadı. Yani oldukça kurak bir dönemdeyiz. Bu da tabii GAP Bölgesi için çok olumsuz etkiler yarattı. Çünkü Şanlıurfa ili ya da GAP genelinde Türkiye'deki tarım potansiyelinin yüksek olduğu bir bölgeden söz ediyoruz. Sadece Şanlıurfa özelinde kuru tarım arazilerindeki verim düşüklüğü yüzde 40 ile yüzde 50 arasında. Yani Şanlıurfa'da kuruya ekim yapan çiftçilerin yüzde 50'si hiç hasat için tarlasına girmedi bile ya da girdiyse de tohumunu bile karşılayamayacak durumda; kötü bir sahneye şahit oldular.” dedi.
“Plansız kesintiler oluşmaya başladı”
Enerjiyle sulama yapan çiftçilerin çok ciddi sıkıntılar yaşadığını dile getiren Öztürkmen “GAP Bölgesi'nin Şanlıurfa özelinde yüzde 50’si sulanabilen tarım arazileriyle doluyken, bir o kadar da sulanamayan tarım arazisi bulunuyor. Sulanamayan kuru tarım arazilerinde bu yıl için yüzde 40–yüzde 50 oranında hiç hasat edilmeyen mercimek ve arpa tarlaları varken, sulu tarım arazilerine baktığımızda yine benzer bir tabloyla karşılaşıyoruz. Tabii ki Atatürk Barajı’ndan sulanan tarım arazilerimizin nispeten sorunu olmamakla beraber, ileriye dönük olarak baraj rezervindeki düşüş büyük bir kriz yaratabilir. Şu an için herhangi bir kriz olmadığı yetkililer tarafından belirtiliyor ancak önümüzdeki günlerde bu baraj seviyesindeki düşüş hakkında kesin bir şey söyleyemeyiz. Diğer taraftan yer altı suyuna bağlı sulama sistemleri var. Yani enerjiyle kuyudan su çeken ya da enerjiyle sulama yapan çiftçilerimiz mevcut. Onlardaki kriz ise, bu yağış azlığından dolayı su seviyesinin giderek düşmesi. Dolayısıyla hem suya erişim zorlaştı hem de bu suyu çekebilmek ya da bu suyu enerjiyle verebilmek için daha fazla enerji kullanılıyor. Plansız kesintiler oluşmaya başladı, arızalar oluşmaya başladı. Bu da enerjiyle tarım yapan ya da yer altı suyuyla sulama yapan çiftçiler için büyük bir krize dönüşmüş durumda. Az önce söylendiği gibi enerjinin altyapısı zarar görüyor. Hatta şöyle bir şey diyebiliriz: Bugün Konya Havzası'nda yıllık su açığı 2 milyar metreküp. Bu açık gittikçe diğer bölgelere de yansımaya başlıyor. Yani Türkiye'deki su bütçesi 112 milyar metreküptü fakat o standart ortalama yağışlara göreydi. Eminim bu yıl o su bütçesi 80 milyar metreküpe kadar düşmüştür diye düşünüyorum. GAP ya da Şanlıurfa özeline bakacak olursak; hem tarımsal sulamadaki enerji açığı ya da enerji altyapısının zarar görmesi, plansız ekim ya da suyun azlığı, sulanan alanlardaki problemi gittikçe artıracaktır diye düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
“Bizim bütçemiz çok kısıtlı”
Bütçe konusunda dikkat edilmesi gereken hususlara değinen Öztürkmen ”Tarımda su, belli bir bütçedir. O bütçeyi maaşımız gibi düşünmeliyiz. Bu ay buna yetmiyor, bir dahaki ay şunu alalım ya da öbür aya bunu erteleyelim... Yani nasıl bir bütçe hazırlıyorsak, su bütçesi de öyledir. Şimdi bu dönem için konuşacak olursak, bizim bütçemiz çok kısıtlı. Dolayısıyla Bakanlık düzeyinde şu anda 11 ilde 50 ilçede mısır tarımına destek verilmiyor. Bunun açıklaması nedir? Mısır, endüstri bitkileri içerisinde biraz daha fazla su kullanan bir bitki. Dolayısıyla Bakanlığın aldığı önlem şu: “Eğer fazla su tüketen bu bitkiyi üretirseniz, size destek vermeyeceğim” diyor. Ve bu, ilk sinyaller. Belki bir dahaki yıl bu kısıtlamalar, ikinci ürün ve başka desenlere de etki edecektir. Dolayısıyla suyun azlığı her geçen gün yüzümüze vuracaktır. Şimdi bizim yapmamız gereken nedir? Bugün mısıra denk gelen üretim deseni, belki bir dahaki yıl pamuk için de problem olacak. Bugün Çukurova’da pamuğa su verilmesinin risk altında olduğu ya da verilip verilmeyeceğinin belirsiz olduğu konuşulurken, Şanlıurfa için de aynı şey konuşulabilir. Ve bizim her yıl artık kuraklığa dayanıklı, kuraklığa karşı yapılabilecek tarım sistemlerini ortaya koymamız lazım ki bundan sonraki dönemlerde bir gıda krizi ya da bir ekonomik kriz yaşamayalım. Bu çok önemli. Bizim şu anda DSİ verilerine göre sulama sistemlerinin yüzde 70’i hâlen vahşi sulama ve salma sulama yöntemi. Tabii ki bu sulama yöntemi oldukça fazla su tükettiği gibi, sudaki randımanı yani verimi de düşük tutmaktadır. Yani bugün Harran Ovası gibi cazibesiyle sulanan, çok verimli su akışı olan bir ovada sulama randımanı yüzde 41–42. Yani verilen suyun yüzde 41–42’si sulamada efektif kullanılabiliyor. Peki yüzde 60’ı nereye gidiyor? yüzde 60’ı etrafa gidiyor ya da sulama yapılmayan bir akışla ortadan kayboluyor. Yani biz ondan verim alamıyoruz.” diye konuştu.
“Bu noktada su yasası, su yönetmeliği çıkmalı”
Yeni düzenlemeler yeni desteklemeler ile çok daha iyi yerlere gelinebileceğini söyleyen Öztürkmen ”Bugün bu rakamlara baktığımızda, damla ve yağmurlama gibi modern sulama sistemlerinde yüzde 30 civarında olduğunu görüyoruz. Bu da çiftçilerin bir an önce modern sulama sistemine geçişinin gerekliliğini ortaya koyuyor. Yani biz yetkililer olarak çiftçilere bunu zorlamalıyız. Aksi takdirde gelecek dönemlerde elimizdeki suyun randımanı bu şekilde düşük kullanılırsa, belki kimseye yetmeyebilir. O yüzden hızla modern sulama sistemlerine geçişi sağlamak durumundayız. Mısır, çok yüksek su ihtiyacı olan bir bitki. Pamuk o kadar değil mi? Tabii ki o da öyle. Ayçiçeği de öyle. Ama öncelikli olarak bir kıdem üstü olduğu için mısır söz konusu. Bir de ikinci üründe kullanıldığı için; yani daha önce pamuk ekiliyor, boş kalan yerlerde buğday sonrası mısır ekildiği için hedef mısır. Ancak gerek mısır olsun gerek diğer ürünler olsun, bizim şu anda yapmamız gereken en önemli şey planlama. Yani mutlaka ekim nöbeti sistemleri güncellenmeli, su tüketimi düşük ürünler teşvik edilmeli, sulama zamanlaması ve miktarı dijital sistemlerle desteklenmeli ve izlenmeli. Yine çok sıklıkla söylüyoruz; yer altı hatları ile su iletimi yaygınlaştırılmalı ve gece sulaması gibi buharlaşması az olan yöntemler artık daha popüler hâle getirilmeli. Bence bu konuda mısır desteğinin kaldırılması gibi bazı adımlar olumlu ancak yetersiz. Yani bir tek mısır ekenlerin suçu günahı ne ki? Bu noktada su yasası, su yönetmeliği çıkmalı. En son 2024’ün aralık ayında yönetmelik yayınlandı ancak hızlı bir şekilde uygulamaya geçilmedi, henüz ortada bir şey yok. Ve mutlaka sulama birliklerinin çalışma alanı geliştirilmeli. Yani bu su randımanı, sulama randımanı hızla artırılmalı. Az önce de söyledim: suyun efektif ya da çok verimli kullanılabildiği damla sulama gibi, yağmurlama sulama sistemleri gibi sistemler devlet tarafından teşvik ediliyor, edildi. Bunun artırılması sağlanmalı. Hatta bazı sulama alanlarında bu sistemlerin kullanımı daha kolay ve daha hızlı geçilebileceği için, oralarda salma sulama ile yapılan sulama sistemlerindeki fiyat 5 birim ise damla sulamada bu 2 birime, yağmurlamada 3 birime düşürülerek çiftçi bu konuda özendirilmeli. Hatta ve hatta sulama yöntemine göre çiftçinin ödeyeceği para organize edildiği gibi destek konusu da buna göre organize edilebilir.” şeklinde konuştu.
“Bizim bir an önce kendimize çeki düzen vermemiz şart”
Doğru bir şekilde ilerlendiği ve bazı sorunları şimdiden önlemeye çalışılırsa çok daha az sorun yaşanacağını vurgulayan Öztürkmen ”Biz yeni bir dünyaya giriyoruz. Maalesef ki 65 yıldaki en pik dönemi yaşıyoruz. Seneye belki bundan daha pik bir döneme denk gelebiliriz. Her zaman tedbir insanoğluna aittir. Mutlaka bizim bunu hızlı bir şekilde düzenlememiz lazım. Kuraklık sadece tarımı değil; ekosistemleri, hayvancılığı, içme suyu kaynaklarını da tehdit ediyor. Bununla beraber mera kaybı, göllerin çekilmesi, buzulların erimesi gibi etkiler gözlemleniyor. Demek ki bizim bir an önce kendimize çeki düzen vermemiz şart. Ağaçlar yer altı su seviyelerini dengeler, buharlaşmayı azaltır, mikro iklim oluşturur. Yine doğal türlerde yapılan ağaçlandırma, bölgenin su bütçesine doğrudan katkı sağlar. Yani ağaçlandırmayı artırmamız şart. Sulama birlikleriyle sulama alanlarında modern sulama sistemlerini bir an önce gündeme getirip hızlı bir şekilde geçiş sağlanmalı. Artı, dünyada yeni trendler var artık. Mesela malçlı alan; yani tarım arazisindeki hasat sonrası kalan sap, samanın olduğu yerde ekim yapılarak hem buharlaşmayı azaltabilirsiniz hem terlemeyi azaltabilirsiniz hem de toprağın erozyonla kaybını azaltmış olursunuz. Bu tür yöntemler mesela dünyada şu anda konuşulan aşırı işlemelerden kaçınım var. No till ya da reduced till dediğimiz yani işlemesiz ya da az işlemeli tarım gibi yöntemler var. Bu tür yöntemleri iyi analiz edip hızlı bir şekilde yaymak lazım. Çünkü gelecek dönemlerin ne olacağını ya da bize nasıl bir senaryo getireceğini hiçbir zaman tahmin edemiyoruz. Biz hesabımızı ona göre yapıp tedbirimizi ona göre almamız şart. Bunu ben özellikle söylüyorum: Bizim çiftçilerden istediğimiz, su tasarrufu sağlayan yöntemlere hızla geçilmesi, ekim planının su bütçesine göre yapılması, birlikte hareket edilerek teknik destek alınması. Bunlar bizim çiftçilerimizden en önemli isteklerimiz. Ben yetkililerimizden de şunu rica ediyorum: Bir an önce tarım politikalarını iklim krizlerine uygun olarak düzenlemek şart. Yine aynı şekilde modern sulama sistemlerinin desteklenmesi, yine su tasarrufunda önemli olan bilimsel ve şeffaf bir yönetim sağlamak çok önemlidir. Çünkü gelecekte su, dünyanın en kıymetli metası olacak. Yani susuzluk bize gıda krizi gibi, ekonomik kriz gibi birçok şeyi getirebilir. Dolayısıyla biz suyu çok iyi planlayıp politik olarak da çok iyi kullanmamız şart. Unutmamalıyız: Toprağını kaybeden, geleceğini kaybeder. Suya sahip çıkmak, hayata sahip çıkmaktır. Bu çok önemli. Ümit ederim ki herkes aynı hassasiyeti taşıyarak toprağa, suya ve doğaya gereken önemi verir.” dedi.
Kaynak:İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.