Anti-Siyonizm Kongresi'nde birlik mesajı
7 Ekim 2023'te başlayan Aksa Tufanı ile değişen algılarla birlikte dünya için bir güvenlik tehdidi olan siyonizm ile mücadele kapsamında birçok STK'nın desteği, yazar, gazeteci, siyasetçi ve aktivistin katılımıyla gerçekleştirilen "Anti-siyonizm Kongresi" İstanbul'da başladı.

Faruk Dinç
Rami Kütüphanesi'nde başlayan ve 12 Kasım tarihine kadar devam edecek olan kongrenin açılışında konuşan HÜDA PAR Mersin Milletvekili Faruk Dinç, siyonizm ile mücadele ederek şehit düşen tüm liderleri selamlayarak, "Bugün eğer Gazze'de, Filistin'de bir soykırım varsa, bu siyonistlerin dünya üzerindeki tüm idarecileri, dünyayı işgal ettiğinin bir göstergesidir. Bu yönüyle yerin altına girip siyonizme karşı mücadele edenler bizim için birer öğretmendirler ve onlardan öğreneceğimiz çok şey var. Bizi buraya getiren, bizi uyandıran da onların anlayışıdır. Dünyanın da özgür olması da ancak anti-siyonist anlayışla sağlanır." dedi.
"STK'lar devlet gibi dengeleri gözetmemeli, zulmü ortadan kaldırmak için mücadele etmeli"
Sivil toplum kuruluşlarında yer almanın bireysel hareket etmek anlamına gelmemesi gerektiğini, bireyselleşmenin siyonizm en çok hoşuna giden şey olduğunu belirten Dinç, "Eğer bugün sivilleşmeye bu anlam yükleniyorsa bu doğru bir anlayış değildir. Her yerde örgütlü bir şekilde hareket etmeliyiz. Örgütlenmek anayasal bir haktır ama maalesef geçmişten yaşanan travmalar nedeniyle bu kavram tehlikeli olarak algılanıyor. Sivil toplum kuruluşları bir siyasi partinin genel başkanı gibi hareket etmemeli. Devlet gibi dengeleri gözetmemeli. Sivil toplum kuruluşları, odaklandığı zulmü ortadan kaldırmak için mücadele etmelidir. Sivil toplum kuruluşları aslında zulme dikkat çekerek bir yönüyle yetkilileri de harekete geçirmiş olurlar. Türkiye özelinde konuşacak olursak, işgalcilere karşı sürdürdükleri diplomaside halkın tepkisini öne sürerek soykırımın durdurulması için adım attırılmasını sağlayabilirler. Ancak maalesef sivil toplum kuruluşlarının yetkililerin açıklamalarına göre hareket ettiğini görüyoruz." diye konuştu.
Dinç, sivil toplum kuruluşlarının "Hilf'ul Fudul" anlayışıyla hareket ederek birleşmeleri gerektiğini ifade etti.

Hüseyin Durmaz
"Sivil toplumun yaptığı çalışmalar, çoğunlukla sistemin izin verdiği sınırlar içerisinde kalıyor"
"Post-Sivil Toplum ve Anti-Siyonist Mücadelenin Yeni Dönemi" başlığıyla bir sunum gerçekleştiren Dr. Hüseyin Durmaz, "Her sistem, kendi iç muhalefetini üretir. Bu durum, sistemin sürekliliğini güvence altına alma refleksidir. Çünkü sistem, kendi içinden yükselecek tepkileri, eleştirileri ve muhalefeti belirli sınırlar içerisinde tutmak ister. Böylelikle hem oluşabilecek toplumsal gerilimi kontrol eder hem de ana unsurlarına dokunmadan kısmi iyileştirmeler yapma imkânı bulur. Bu çerçeveden bakıldığında, sivil toplumun icadı, şekillenişi ve sistem içerisindeki konumu da benzer bir işlev taşır. Sivil toplumun yaptığı çalışmalar, görünürde toplumsal fayda üretir. Ancak çoğunlukla sistemin izin verdiği sınırlar içerisinde kalır. Ana unsurlara müdahale etmeden, belirli alanlarda düzenlemeler yapar ve sistemin genel çerçevesini korur. Bugün ise artık bu sınırın ötesine geçen yeni bir evreye girmiş bulunmaktayız. Bu evreyi post-sivil toplum dönemi olarak adlandırıyoruz. Post-sivil toplumun temel dinamiği, zihni özgürleştirmek, düşünceyi serbest bırakmak ve mücadele alanını dayatılmış sınırların dışına taşımaktır. Bu dönem, eylemselliği ve üretkenliği inanç, haklılık ve meşruiyet temelinde yeniden tanımlamayı gerektirir." şeklinde konuştu.
"Anti-Siyonist mücadele, sistemin izin verdiği sınırların içinde değil, onun dışına taşarak etkili olabilir"
Durmaz, "Siyonizm meselesine ilişkin klasik düşünce kalıpları hâlen 'Hilafetimiz yok, askeri müdahalede bulunamıyoruz, doğrudan engel olamıyoruz?' şeklindeki sorularla karşımıza çıkıyor. Oysa bu ifadeler, mevcut durumu tespit etse de çözüm üretme kapasitesi taşımıyor. Artık bu düşünme biçiminin ötesine geçmek, mevcut konjonktürü doğru analiz etmek ve içinde bulunduğumuz şartlar dahilinde sonuç alabilecek yeni eylem biçimleri geliştirmek gerekmektedir. Bu noktada post-sivil toplum anlayışı, sistemin dışında kalan ama onun işleyişine doğrudan etki eden bir müdahale biçimini temsil eder. Bu yaklaşım, yalnızca tepki üretmekle kalmaz, aynı zamanda sistemin kendi iç mekanizmalarını dönüştürmeyi hedefler. Bugün dünyanın karşısında duran katışıksız kötülük olan siyonizme karşı yürütülen mücadele, artık klasik sivil toplum reflekslerinin ötesinde düşünülmek zorundadır. Anti-Siyonist mücadele, sistemin izin verdiği sınırların içinde değil, onun dışına taşarak etkili olabilir. Bu, aynı zamanda düşünsel, etik ve eylemsel bir yeniden konumlanmayı da zorunlu kılar. Bu bağlamda Gazze'de yaşanan direniş ve SUMUD Filosu girişimi, post-sivil toplum bilincinin sahadaki yansımalarıdır. Bu örnekler, geleneksel yöntemlerin dışında, sistemin sınırlarını aşan bir eylemsellik anlayışını göstermektedir. Artık görevimiz, sistemin dışından ama insanlığın vicdanının içinden konuşan, kötülüğe karşı yeni bir etik düzenin imkânlarını araştırmaktır. Bu, yalnızca politik değil, aynı zamanda düşünsel ve ahlaki bir mücadeledir. Gelinen noktada, zihinsel bir dönüşümün gerçekleştiğini ifade edebiliriz. Çünkü biz, o uzun süredir devam eden zihinsel ablukayı kırılmıştır. Bu kırılma, yalnızca düşünsel özgürleşmeyi ifade etmekle kalmaz, aynı zamanda yeni bir mücadele biçiminin imkânını da beraberinde getirir. Artık 'yapamayız' diyen değil, 'yapabiliriz ve yapıyoruz' diyen bir toplumsal bilincin inşası söz konusudur." dedi.
"İnsanlığın önündeki en temel görev, inanç, adalet ve direniş ekseninde yeniden tanımlanmış post-sivil bir dayanışma kurmaktır"
Bu dönüşümün sivil toplumun ötesinde, kendi değerleriyle hareket eden, hakikati referans alan ve dışarıdan müdahale kapasitesine sahip yeni bir yapının ortaya çıkmasına zemin hazırladığını belirten Durmaz, "Dolayısıyla, Gazze'nin ortaya koyduğu direniş ve onun etrafında şekillenen bilinç, yalnızca bir olaylar dizisi olarak görülemez; post-sivil toplumun kavramsal çerçevesini somutlaştıran bir örnektir. Bu kazanım, son 50 yılın en önemli entelektüel ve ahlaki birikimlerinden biridir ve korunması, geliştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca bizlere elli yılda kazandırmıştır. Bundan sonraki süreç, bu birikimin üzerine inşa edilecek yeni düşünce alanlarını, yeni eylem biçimlerini ve yeni dayanışma modellerini üretme sürecidir. Bu süreç, yalnızca tepki verme biçimiyle kalmamalı, alternatif yol inşa etme yönünde ilerlemelidir. Bugün insanlığın önündeki en temel görev, inanç, adalet ve direniş ekseninde yeniden tanımlanmış post-sivil bir dayanışma kurmaktır. Bu dayanışma, ne geleneksel sivil toplumun sınırlarıyla ne de mevcut sistemlerin dayattığı çerçeveyle sınırlıdır. Sonuç olarak; post-sivil toplum, yalnızca bir kavramsal önerme olmakla kalmaz, aynı zamanda çağın ahlaki ve düşünsel krizine verilmiş somut bir cevaptır. Bu cevabın gücü, inancın haklılığından, düşüncenin özgürlüğünden ve eylemin kararlılığından gelmektedir." diye konuştu.
Sivil toplum kuruluşları olarak etken konumda mı, edilgen konumda mıyız?
Anti-Siyonizm Kongresi'nin Gazze'de yaklaşık bir aydır devam eden Trump Planı'nın gölgesinde gerçekleştirildiğini söyleyerek konuşmasına başlayan Köklü Değişim Medya Genel Koordinatörü Mahmut Kar, "Sivil toplum olarak bizlerin birey olmaktan öte birlikte hareket eden kuruluşların nihai bir çözümü var mı? Bir aydır Gazze ve Filistin ile alakalı bir şey yapmıyoruz. Sokaklarda eylemler yok, köşe yazılarında Gazze'de uygulanmakta olan Trump Planı'nın arka planı, işlevselliği, sonrası, Gazze'nin geleceği ile ilgili bir şey söylemiyoruz. Sivil toplum kuruluşları olarak etken konumda mı, edilgen konumda mıyız? Bunun tartışılması gerekir." dedi.
"Şeytanı kahretmek mümkün ama yok etmek mümkün değildir"
Siyonizmin Kur'an-ı Kerim'de insanlığın ebedi sorunu olarak anlatıldığını söyleyen Yazar Nureddin Yıldız, "Kıyamete yakın gelecek tüm müjdeler, Ant-Siyonizm diye isimlendirdiğimiz toplantımızın ekseni, beni İsrail ile mücadele ile sürecek. Dolayısıyla Kudüs gibi konuları inşallah gündemimizde tutacağız. Ancak bu halletmekle hallolabilecek bir sorun değildir. Şeytanı bitirebildiğimiz kadarıyla bitirebiliriz. Şeytanı bitiremeyiz ama dizginleyebiliriz. Bünyemizde ezebiliriz. Şeytanı kahretmek mümkün ama yok etmek mümkün değildir. Bu, Kur'an-ı Kerim'in 'kıyamete kadar savaş çıkaracaksınız' diye verdiği mesajın tecellisidir." şeklinde konuştu.
Ümmetin onlarca farklı anlayıştan oluştuğunu hatırlatan Yıldız, birliğin sağlanabilmesi adına da mutlak manada hilafetin oluşması, ümmetin bir halifesinin olması gerektiğini, bunun da Kudüs'ün özgürlüğü giden yolda ilk adım olacağını ifade etti.
Karşılıklı istişarelerle gün boyu devam eden Anti-Siyonizm Kongresi, 12 Kasım'a kadar çeşitli toplantı ve çalıştaylar ile devam edecek.

Kaynak:İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.