,
  • BIST 9466.97
  • Altın 2495.93
  • Dolar 32.5946
  • Euro 34.8018
  • İstanbul 15 °C
  • Ankara 18 °C
  • İzmir 22 °C
  • Antalya 22 °C

Soros, açık toplum teorisi ve kültürel işgal!

Soros, açık toplum teorisi ve kültürel işgal!
Gazeteci Osman Gülebak'ın, Açık Toplum Vakfı davası ile ilgili yazdığı; "Soros, açık toplum teorisi ve kültürel işgal!" adlı analizini istifadenize sunuyoruz...

Gazeteci Osman Gülebak'ın, Açık Toplum Vakfı davası ile ilgili yazdığı; "Soros, açık toplum teorisi ve kültürel işgal!" adlı yazısı:

Uzun süredir Türkiye’nin gündemini meşgul eden bir dava ve davayla ilgili yapılan tartışmalar var. Osman Kavala’nın tutuklu olduğu Açık Toplum Vakfı davası…

Davanın devam ettiği bu süreçte davayla ilgisi olduğu iddia edilen bir vakfın Türkiye’deki faaliyetlerini durdurduğunu açıklaması tartışmaları daha da alevlendirdi.

Öncelikle yaşanan bu tartışmaların, hem konjoktürel olması açısından hem de yaşananları kişiselleştirmesi açısından eksik bullduğunu belirtmek isterim. Çünkü daha geçtiğimiz günlerde neredeyse ülkemizde yaşanan tüm terör faaliyetlerinin odak noktasına yerleştirilen Ajan Brunson’un konjoktürün değişmesiyle birlikte aynı çevreler tarafından ‘Gizli Müslüman’ olarak lanse edilmesi sanırım dikkatinizi çekmiştir.

Bugün de yaşanan bu tartışmaların, sadece birilerini dövmek için sopa olarak kullanıldığını kimsenin toplumu ilgilendiren sorunları ortadan kaldırmaya niyetli olmadığını belirtmek isterim. Şayet bunun tersi olsaydı bugün şahıs ya da kurumları değil; bu şahıs ve kurumların ortaya koyduğu faaliyetleri, bu faaliyetlerin topluma verdiği zararları ve çözüm yollarını konuşurduk. Yani tartışmaların derdi üzüm yemek değil bağcıyı dövmek…

Açık Toplum Vakfının tam da kadına şiddet etkinliklerinin yapıldığı bir dönemde faaliyetlerini durduğunu açıklaması tüm dikkatleri bu vakfa çekti. Birçok kişi sosyal medya hesabından bu vakfın ülkeyi terk etmesini, hükümetin son günlerde yaptığı baskının başarılı bir sonucu olarak gördü. Fakat bu iyi niyetli görüşlerin ıskaladığı bir gerçek var. Bu, Türkiye’de yıllardır faaliyet yürüten vakfın, arkasında aynı misyonu devam ettirecek onlarca şahıs, kurum ve iktidarın politikasını bile etkileyecek bir etki bıraktığıdır.

Bu vakıf yaptığı faaliyetler sonucu, birileriyle organik bağ kurup söz konusu çalışmalarını devam ettirirken; aynı zamanda birilerini de fikirsel olarak etkileyip aynı amaca hizmet ettiriyor. Bugün sahaya baktığımızda bu vakfa karşı imiş gibi görünen onlarca muhafazakâr kurum, maalesef söz konusu vakfın amaçlarına su taşıyor. Bu tam bir paradoks olsa gerek…

Peki, tartışmaların odağındaki bu Açık Toplum Vakfı kim ve amacı ne?

Biraz geriden başlayalım.

Önceki yazılarımda belirttiğim gibi Emperyalist güçler, Ortadoğu olarak anılan İslam Coğrafyasını ‘küresel sisteme entegre olmayan boşluk’ olarak gördüklerinden bu bölge üzerinde birçok proje hazırlamışlardır. Bu projelerden biri de son dönemlerde Yaratıcı/Yıkıcı Kaos Doktrini… Bu doktrinin iki yöntemi var: Biri Yahudi asıllı Soros’un savunduğu soft yani yumuşak güç, diğeri Neoconların savunduğu hard yani kaba güç…

Soros’un İslam coğrafyasını içten yıkmaya dönük Yumuşak Güç Projesi ki bu projenin amacı; insan hakları, kadın dernekleri, sivil toplum kuruluşları, modern hayat tarzı, kadının toplumsal-kamusal konusu, İslam ile laikliğin uzlaştırılması gibi konular üzerinden toplumun sosyo-kültürel açıdan yozlaştırılmasıdır.

Bu projenin bir sonucu olarak ortaya çıkan Açık Toplum Teorisi, Karl Popper’in Açık Toplum ve Düşmanları isimli iki ciltli kitabına dayanıyor. Bu teorinin amacı özetle; kapalı olan İslam toplumlarını her şeyin tartışılabildiği açık bir toplum haline getirerek içerden çökertmek… Bunu yaparken de her ne kadar kulağa hoş gelen ‘düşünce özgürlüğü’ gibi kavramlar kullanılsa da asıl niyet; dini, gelenekleri, ailenin yapısını tartışmaya açarak toplumu ayakta tutan kolonları yıkmaktır.

Birinci hedef dindir. İslam dininin herkesin üzerinde ittifak ettiği kutsallarını halkın önünde tartışmaya açarak insanların kafasına şüphe tohumları ekmeye çalışır. İslam’ın bazı emir ve ibadetlerinin (Kurban, oruç, başörtünün hükmü vb.) halkın önünde tartışıldığı TV programlarını hatırlayın…

İkinci aşamada gelenekleri hedef alır. Gelenekler yani örf dediğimiz yaşama biçimimiz, aslında bizim koruyucu kalkanımızdır. Bu kalkanı kırmak isteyen bu teori sahipleri, örfümüzü töre ile özdeşleştirerek (Töre cinayetleri vb.) değersizleştirir.

Üçüncü aşamada aileyi hedef alır. Burada aile birlikte kadın ve kadının anneliğini hedefe koyar. Bir kadının gözünde anneliği küçümsenen bir konuma koyarken iş hayatına atılmayı bir üstünlük ya da özgürlük olarak sunar. Bundan etkilenen bir kadın, evinde eşine ve çocuklarına hizmet etmeyi kölelik olarak görürken, çalıştığı ofiste patronuna ve misafirlerine hizmet etmeyi özgürlük olarak görür.

Bugün bunun acı sonuçlarını görüyoruz. Aile bağlarının çok güçlü olduğu toplumumuzda maalesef aileler yavaş parçalanıyor. Özellikle hükümetin, 2000 sonrası iktidar olduğu dönemdeki AB politikaları ve son dönemlerde çıkarılan aileyi dinamitleyen yasalar, aileyi çökertmekten başka hiçbir işe yaramıyor. TV haberlerinde her gün onlarca ailenin dramı anlatılıyor. Bu yanlış politikaların sonuçları sürekli gündeme getirilirken sebepleri üzerinde ise hiç durulmuyor.

Değerlerimizle, inancımızla uyuşmayan bu politikaların sonucunda en çok mağdur olan yine kadınlar ve çocuklar oluyor.

Gelelim Açık Toplum Vakfına…

Bu vakfın Türkiye’de kurulması ne tesadüftür ki (!) 2001 yılına yani AK Partinin kurulma dönemine denk geliyor. Hatırlarsanız geçen yazımda belirttiğim gibi, 2000 sonrası süreçte AB/ABD ve İsrail’in başat rol oynadığı Yumuşak Güç Projesi kapsamında gelişmelerin önü açılmış; bu süreçte Milli Görüşten ayrılarak kurulan AK Parti, iktidara gelmişti. Detayları önceki yazımda okuyabilirsiniz.

Dikkat ederseniz bu vakıf tam da bu dönemde, parçası olduğu Soros’a ait Yumuşak Güç Projesi kapsamında Türkiye’ye geliyor. İlk önceleri Açık Toplum Enstütisi ismi ile kurulan bu vakıf, sonradan Açık Toplum Vakfı adını alıyor. Kültürün, sanatın, sivil toplumun araçlarını, enstrümanlarını kullanarak sosyo-kültürel yapıyı değiştirmeye çalışan vakıf, Türkiye’de çok sayıda partner dernekle çalışmalar yürütmüş. 2000 sonrası Türkiye’de yaşanan başta çözüm süreci olmak üzere birçok gelişmenin zeminini de yine bu vakıf, hazırlamış. Ayrıca bu vakfın, bu süreçte FETÖ ile de arasının çok iyi olduğu hatta birlikte hareket ettiği biliniyor.

Fakat her nedense 2011 sonrası, hükümetin dışarıda ABD ile içerde ise FETÖ ile arasının açıldığı tarihten itibaren bu vakfın da hükümet ile arası açılmış. Ve bu vakıf, başta gezi olayları olmak üzere tüm muhalif eylemlerin arkasında durmuş.

Ve bugün bu vakıf Türkiye’den ayrıldığını açıkladı. Durmasının anlamı da yok gibi. Şimdi soruyorum; dindar halkın oylarıyla iktidara gelen muhafazakâr hükümetin, uyguladığı politikalar ile çıkardığı yasalar, bu vakfın projelerinin aynısı ise hükümete yakın birçok muhafazakâr dernek neredeyse aynı görevi icra ediyorsa durmanın bir anlamı var mı?

Hükümet samimi ise AB Uyum Yasaları kapsamında çıkardığı ve hâlâ çıkarmaya devam ettiği; bu toplumun değer ve inancına zarar veren politikalardan acilen vazgeçmelidir.

Yoksa, bir taraftan Soros’la mücadele ettiğini söylerken diğer tarafta Soros’un fikirlerine hizmet ediyorsa kimseden bu mücadeleye inanmasını beklemesin…

Kaynak: HÜR24 Haber
  • Yorumlar 0
  • Facebook Yorumları 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2016 Hür 24 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.
Tel : 0 532 658 98 55